Erasmus öğrenci değişim programı ile İtalya’da, oranın en sosyokültürel olarak karışık şehirlerinden birisi olan Napoli’de yaşadım. Erasmus ile gitmeden öce totalde 55 ve 32 gün olmak üzere iki ayrı şekilde Avrupa’ya yolculuğa çıktım.

 

İnterrail yapan insanları görüp planladım ve ama onlar gibi yapmadım. İnterrail biletine para vermedim otostop ile gezdim. Kalacak yere para vermek istemedim, çoğu yerde kamp yaptım, çeşitli uygulamalar üzerinde tanıştığım insanlar aracılığı ile konaklama problemimi çözdüm. Totalde 28 ülkeyi gezdim.

 

Bunu söylememin bir sebebi, kendi gözlemlerimi 3 5 insan görerek yapmadığımdır. Bir fikir belirtmek için yeterli örneklem genişliğine eriştiğimi düşünüyorum.

 

Diğer sebebi ise, yapmak istedikleri işlere adım atmaya korkan insanların problem çözmek yerine, problemlere odaklanmasının nelere mal olduğunu göstermek istedim.

 

Napoli kendine has kültürü ile diğer Avrupa şehirlerinden de farklı bir yapıya sahip. Her türlü düşünceyi hayat biçimini sizlere sunan bir yer.

 

İnsanların kafasında olan klasik Avrupa şehir yapısından farklı bir yer.

 

Erasmus ile Napoli’yi seçmemin en büyük nedeni bu idi.

 

İlber Ortaylı da kitabında şöyle demiştir: “Venedik, Napoli, İskenderiye ve İstanbul’da yaşamamış insanların aydınlanması zordur. Çok derin, bilgili, çarpıcı olabilirler ama sıcaklıkları olmaz çünkü bu şehirler size yaşamı, ölümü, görkemi, sefaleti bir arada sunuyor.”

 

Tabi ki, İlber Hocan bakış açısı ile kendiminkini bir tutmuyorum lakin çok farklı bir yer olduğunu söyleyebilirim. Fırsatı olan herkesin de görmesi gerekir.

 

Sayfadan bana ulaşan, üniversiteye yeni başlamış birçok arkadaş var. Hayat sadece kadınlar üzerine değil. Yaşadığımız ülkenin size fırsat vermediğini biliyorum. Kendi fırsatlarınız yaratmaya çalışın.

 

Dünyada kendi yaşıtların nasıl hayatlar yaşıyor, fikirleri ne, geleceğe dair fikirleri ne, dünyada kendilerini nerede görüyorlar? Bunları bilmeden ilerleyemezsin.

 

Sen sadece kendi çevreni yansıtabilirsin. Yüzünü sadece bir tarafa dönersen arkanda olan biteni kaçırırsın.

 

Bu tarz eylemlerin size kattıklarını para ile satın alamazsınız.

 

Ayakları yere basmayan bir hippi gibi konuşmak istemiyorum, benim annem babam emekli, bir şeyler yapmak için fedakarlıkta bulunmanız lazım. Ulaşmak çok zor olsa bile, her geçen gün daha da zorlaşıyor olsa bile bunların üstesinden gelmeniz lazım.

 

Neyse gelelim şimdi sizinle Avrupa’daki kadınlar ile Türkiye’deki kadınların mevcut durumlarını biraz konuşalım.

 

Fakat bunu yapmadan önce bakış açımızı birazcık rasyonelleştirmek gerekiyor. Avrupa’nın Türkiye’deki insanlar üzerindeki algısı da büyük yanlışlıklar içeriyor.

 

Sayfada her hangi bir şekilde siyaset yapmadığımı biliyorsunuz fakat bunları söylemek lazım.

 

Avrupa’da içki içmenin toplum nezdinde bir problem olmaması hatta yaşamlarının bir parçası olması, seks konusuna bakışlarının daha fazla serbestlik içermesi; Türkiye’deki birçok insan tarafından yanlış anlaşılıyor.

 

İnsanlar sadece bu 2 sebep yüzünden Tüm Avrupa’yı, içinde yaşayan herkesi, tüm ülkelerin yönetimi solcu zannediyor.

 

Gerçi bizim ülkedeki birçok insan bu sağ-sol isimlendirmesinin kaynağını bile bilmeyip, ülkenin sol tarafındaki kişilerin yakın olduğu düşünceler ve sağ tarafında yaşayan kişilerin yakın olduğu düşünceler olduğunu zannediyor.

 

Öncelikle toplumların kendi içerisindeki dinamiklerini şekillendiren birçok etmen vardır. Seks ve alkole bakış açının bu yönde ilerlemesi de bununla alakalıdır.

 

Avrupa’daki insanların birçoğu sağ görüştendir. Yönetimlerinde Sağ düşünceler halen çok güçlü bir şekilde durmaktadır. Toplumda din kenara atılmış bir şey değildir.

 

Tabi ki oturmuş bir kültürleri olduğu için başa geçen kişiler, ülkelerinin menfaatlerini ön planda tutma eğilimindedir.  Almanya’nın ekonomisi kalkınırken insanlar Merkel’in sağcı olması ile ilgilenmezler.

 

Avrupa bireyler sayesinde değil, akıllı bireylerin ülkelere ilke haline getirdiği sistemler sayesinde ilerler. Akıl ve mantığı bazı şeylerden önde tutukları için ilerler.

 

Çark döndükçe kimse şikâyetçi değildir.

 

Bu Avrupa içerisinde de böyle, Aşırı muhafazakâr, tutucu insanların oluşturdukları sitemlerden bahsediyorum.

 

Kendi geleneklerini korumaya meyilli, kültürlerini korumaya istekli ve gelişen dünyanın yeniliklerini kendilerine uydurmayı hedefleyen insanların kurdukları sistem.

 

Peki bunu nasıl yapıyorlar?

 

Benim gözlemlediğim kadarıyla;

 

Sağlam bir ekonomik sisteme sahip olmaları; kişiler, hangi meslek grubuna ait olursa olsun ekonomik olarak üst sınıfta yer alan insanların yaptıklarının benzerini yapabilmesini sağlıyor.

 

Et 6 euro olduğu için zengin kişi lüks bir yerde et yese bile, sistemde yerini bulmuş herhangi birisi de et yiyebiliyor. Benzerini bir şekilde yapabiliyor. Kişiler mahrum kalma duygusu ile yetişmiyor.

 

Tabi ki birçok etmen vardır ben bir sosyolog veya tarihçi değilim fakat kendi yaş çevremde gördüğüm kadarı ile insanların bireysel çabaları bir şeylere ulaşabilmesi onları toplumdaki kişilerin yaşamlarını düşünmekten de alı koyuyor.

 

Yani aslında toplumda insanlar birbirini umursamıyor. Bunu dışardan gören ve Avrupa özentiliğinde olan insanlar bu durumu “mükemmel düşünce özgürlüğü” şeklinde tarif ediyor.

 

Aslında olan şey ise insanların birbirini umursamaması, gerçek manada kimse kimseyi umursamıyor. Hata yapmış ve bir şekilde sistemin dışına çıkmış insanlar toplumdan eleniyor. Evsiz kalıyor. Dışardan gelenler bu katı sistemin içerisinde kendilerine çok zor yer bulabiliyor. Kimse bunları umursamıyor.

 

Bu insanların ölmeleri önemli değil.

 

 

Bu durum benim çok da sevdiğim bir şey değil.

Sistem hata yapmayanları ileriye taşıdıkça, herkes bir şekilde bir şeye ulaştıkça, insanlar birbirini umursamamaya başladıkça, bireyler de daha rahat davranıyor. Yargılanma duygusu olmadan. Bu sevdiğim bir şey.

 

Avrupa toplumu oldukça ırkçı bir toplum, geleneklerine bağlı oldukları için alışıla gelmiş rollerin dışında yaşayan insanları onaylamayan bir toplum, fakat onları çok da umursamayan bir toplum.

 

Ülkenin bir yarısı bir yarısından nefret ediyor, zengin ülkeler fakir ülkelerden nefret ediyor, kimileri kendilerini gerçek Avrupalı olarak tanımlayıp diğer ülkelere alt statü muamelesi yapıyor.

 

Dediğim gibi sistem ilerledikçe problem çıkmıyor.

 

Kişiler bir şekilde bireysel tatminlerini sağladıkları için, en sonunda umursamıyorlar.

 

Yani sadece kendi ülkenizde yapmak isteyip de yapamadığınız bir iki şey, orada yapılıyor diye tüm toplumu senin hayal ettiğin gibi yaşıyor zannetmeyin.

 

Ben Avrupa’ya gideceğim. Oralar çok güzelmiş demeyin.

 

Önce bir birey olun. Sen oraya elini kolunu sallayarak gittiğin zaman kimse seni benimsemeyecek, kimse seni kendinden göremeyecek ve elde etmek için çok uğraştıkları bu sistemin bir parçası olup onlarla pastadan aynı payı kapmanı istemeyecek.

 

Irkçılıksa ırkçılık bağnazlıksa bağnazlık her türlüsü ile karşılaşacaksın.

 

O yüzden sizlere kendinizi sınırlamayın kendiniz geliştirin ve yaptıklarınız ile bir yere giderseniz, elde edeceklerinizi zaten hak ettiğinizi gösterin.

 

Anca bu şekilde güzel olan şeylerden faydalanabilirsiniz, kafanızda çizdiğiniz, gerçekler ile alakası dahi olmayan; kendi yetersizliklerini, neyi niye yaptığını dahi anlamayıp yapan ve bunlar sayesinde diğerlerinden üstte olduğunu düşünenlerin çizdiği Avrupa masalı ile değerlendirme yaparsanız yanılırsınız.

 

O insanları bir kenara koyun. Kendi ülkesinde garsonu ezen Avrupa ülkesinde milletin tuvaletinden bok temizlemeye hevesli ezik, kompleksli, olmamış insanların çizdiği masalı bir gerçekliğe çevirmeyin.

 

Kıyas yapmak için gerçekçi düşünmeniz gerekiyor. Bu yazımızın giriş kısmı. Devam edeceğim.

Bu kadar uzunca bir giriş yapmamın sebebi, kadınlar hakkında bir şey söylediğim zaman “ abi Türk kızı şöyle, böyle bende gideceğim ve bulacağım yabancı bir kız” demeyin.

 

Avrupalı kızlar şöyle iyi böyle iyi bizimki kaka falan demekle olmaz. Sen iyi olmaz isen o kız ne yapsın? Neden sana baksın önce bunu bir kavra.

 

Gerçeklikle bağlantısı olamayan, masalsı bir şeye inanırsan avcunu yalarsın.

 

 

 

 

Author

Write A Comment